17 Aralık 2011 Cumartesi

Hey, orda kimse var mı?



Herkesin “Türkiye bugünlere nasıl geldi?” sorusunu sorduğu şu günlerde, can dostum Mustafa Taviloğlu çok hoş bir hikâye anlattı; ben de bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Osmanlı devrinde “Acaba Ay’da kimse var mı?” sorusu düşmüş milletin aklına.
Bunu öğrenmek için de bir çare düşünmüşler.
Demişler ki; “Ahaliyi Sultanahmet meydanına toplayalım. Hep bir ağızdan hey diye bağırtalım. Çok yüksek bir ses çıkacağı için nasıl olsa Ay’dan duyulur, eğer orada kimse varsa bize cevap vermeye çalışır!”
Burada bir dakika soluklanıp atalarımızın bu fennine, bu ilmine şapka çıkartmayı ihmal etmeyelim ve hikâyeye devam edelim.
Günü geldiğinde saray memurları binlerce kişiyi Sultanahmet meydanına toplamış, “Ey ahali!” demişler “Bir, iki, üç diye sayacağız, üç denildiğinde hep bir ağızdan ‘Heeeeey!’ diye bağıracaksınız. Tamam mı?”
“Tamaaam!” demişler.
Padişah da gelip makamına kurulmuş.
Bu arada kalabalık arasında bulunan bir fani kendi kendine demiş ki: “Ben boşu boşuna bağırmayayım, nasıl olsa kalabalığın içinde benim bağırıp bağırmadığım fark bile edilmez.”
Sonra mabeyinciler “Biiir, ikiiii, üç!” diye seslenmiş veeeeee...
Kalabalıktan hiç ses çıkmamış.
Koca meydana ölüm sessizliği çökmüş, sinek uçsa duyulacak.
Çünkü meydandaki herkes o kurnaz atamız gibi düşünmüş.
Nasıl olsa başkaları bağırır diye herkes meydanı birbirine bırakmış.


***


Taviloğlu, bu müthiş hikâyeyi anlatır anlatmaz “işte tamam” diye düşündüm. “Türkiye’nin bugünlere nasıl geldiği sorusunun cevabını bulduk. Çünkü yıllar boyunca herkes sorumluluğu birbirinin üstüne attı. Ben işime gücüme bakayım, nasıl olsa birileri çıkar mücadele eder dedi. Ne kimse siyasetin ateşinde yandı, ne hayatından fedakârlık etti. Köşesinden ortalığı seyretmekle yetindi. Daha doğrusu bir takım fedakâr insanlar çıkıp canını, kanını verdi; toplumu uyarmaya çalıştılar ama başaramadılar. Sonunda da bugünlere geldik.”


***


Bu yüzden ben Türkiye’nin geldiği durumu, “Çalıklar ve alıklar” olarak (teşbihte hata olmaz!) nitelendiriyorum.
Bir grup, dayanışma içinde hedefine adım adım yürürken, ses çıkarmamayı ve sorumluluğu başkasına atmayı düşünen milyonlarca kişi köşesinde oturdu.
Uyarmak için çırpınanları da ya karamsar buldu ya aykırı.
Hepsine burun kıvırdı.
Sonunda da arkasında kimseyi bulamayan Nasrettin Hoca, Timur’dan birkaç fil daha istedi.
İşte budur ol hikâyet!
Hali pür melalimiz ortadayken, kimseye etmeyelim şikâyet!

Zülfü Livaneli - Tarih 29.12.2007 !!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder